Merakı Yönlendirmek?!

 

Bill Gates en son yayınlanan bir röportajında :

“Karamsar insanları boş verin. İnsanlar sadece şu anda neler olduğuyla ilgileniyor, fakat yeni buluşların ve teknolojik gelişmelerin gelecekte neleri değiştirebileceğini düşünmüyorlar.” diyor.

Merakını şuanda neler olduğu yönünde kullananların çoğunluğu oluşturmasında elbette sebep sadece bireysel değil. Kapitalizm burada devreye giriyor muhakkak. Fakat düşünen insan için bu tamamen bir bahane. Yani düşünmeliyiz. Düşünürsek eğer merakımızı da yönlendirmesini öğreniriz. Tabi öyle hemen olacak bir şey değil. Günümüz sorunlarından biri hep karşımızdakilerin hayatlarını merak edip,onları anlamaya çalışmak! Halbuki ilk anlamamız gereken kişi kendimiz olmalıyız! Kendimizi anlar isek merakımızı yönlendirmeyi de bu sayede yapabiliriz. Yoksa Sn. Gates’in sözlerinde belirttiği gibi geleceği, insanlığı ve toplumu düşünmeyen bir toplulukta yaşamak zorunda kalacağız!

Alman Filozof Georg Wilhelm Friedrich Hegel :

“Zekasını beğendiğin birinin görüntüsünü merak etme. Zekasını kullanmayan birinin ise görüntüsünden etkilenme.”diyor.

Şimdi hayatımızdaki ön yargılar için bu söze dikkat çekmek istiyorum. Genel itibariyle görüntüden etkilenilir. Etkilenmekle kalınmaz zekası tamamen es geçilir. Zaten zeka genelde kimin umurunda dersem genellemeler için abartmış olmam çünkü genel itibariyle ünvan delisi bir toplum olduk çıktık. Plaza dili ile title delisiyiz.

Bu konu son günlerde çok dikkatimi çekti. Dahil olduğum birçok farklı ortamda bunu görüyorum. Zeka neden merak konumuz değil? Merak nedir?

 Türk Dil Kurumunda şu şekilde yer alıyor: 1-Bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duyulan istek. 2- Bir şeyi edinme, yapma, bir şeyle uğraşma isteği. 3-Düşkünlük, heves. 4-Kaygı, tasa.  

Aslında asıl mesele bu bence. Merakın ne olduğunu bilmeyip, nasıl kullanılacağı hakkında zerre düşünce sahibi olmayıp, bunun üzerine asla düşünmeyenler çoğunlukta ve maalesef giderek artıyor bu. Neden mi artıyor? Çünkü artık öğrenmenin faydası değil de onun da görünürlüğü önemli toplumumuzda. Nasıl yani diyeceksinizdir açıklayayım: Günübirlik yaşanıyor. Öğrenmek ki bunu okul hayatımız, sosyal hayatımız ve iş hayatımız için de söylüyorum,  bir fayda sağlamayacaksa görüntüden ibarettir. Faydasına dair bir düşünceye sahip olunmadıkça da görüntüden ibaret olarak kalır. Yani bir çıktı olarak sadece bir diploma, bir ünvan.. Fayda sağlandığı müddetçe diploma ve ünvan ötesi olur yaşam da kişi de.. Ama bunun bilincinde olmak gerek yapabilmek için. Yani bir mezuniyet sonrası başlanılan hangi meslek olursa olsun o mesleğin insana,topluma ve insanlığa faydası yönünde bir yaşam sürmek hem başta kişinin kendisine hem karşısındaki mesleği gereği muhatap olduğu kişi ya da kurumlara hem topluma hem de en önemlisi insanlığa geleceğe dair bir ışık olur. Ve bizim toplum olarak bu ışıklara ihtiyacımız var.

Merakımızı yönlendirmeyi biraz düşünelim. Her bilgiyi edinmeye çalışmayalım. Çok uzun yıllar önce okuduğum Sherlock Holmes efsane kitaplarından                    Kızıl Soruşturma isimli kitapta beyni nasıl kullanmamız gerektiğine işaret ediyordu. Kendi evimiz gibi görmeliyiz beyni diyordu. Yani alışverişe çıktığımızda her önümüze geleni alıp eve getirdiğimizi düşünün.. Alıp alıp eve alelade yerleştirdiğimizi.. Hatta bazen yerleştirmeden çıkıp gittiğimizi.. Bir müddet sonra evde adım atacak yer kalmaz.. Ve İhtiyacımız olanı bulamayız karmaşıklıktan.. Yani merak konusunda yorumlarsak; biz merakımızı yönlendirmediğimiz müddetçe yani bir bilinç oluşturmadığımız müddetçe her önümüze gelen bilgiyi alır, günübirlik yaşar gideriz..

Tek yapmamız gereken; düşünmek!

 

Sevgilerimle…

© Nilgün YALÇIN

Tilkinin Harmanı

2015-2016 Eğitim ve Öğretim yılı hayırlısıyla bitti.. Yaz tatili başladı. Tatilde neler yapacaklarına dair öğrencilerle muhabbet ettiğimizde memleketlerine gideceklerini söyleyenler tahmin edersiniz çoğunlukta.

Memleket konusunda öğrencilerle muhabbet etmeyi seviyorum ve onlar izlenimlerini anlattıkça, onların da bu konuda konuşmaktan keyif aldıklarını kesinlikle yüzlerindeki tebessümden, gözlerindeki ışıltıdan anlıyorum. Sizlere de tavsiye ederim 😉

Şimdi gelelim TİLKİNİN HARMANI’na…

İlk Tilkinin Harmanı dediğinde bayağı meraklanmıştık ve heyecanla anlatıyordu Elif.  Kalemi kağıdı verdim, yaz bakalım hikayenizi dedim:

“Önce kendimi tanıtmakla başlayacağım: Adım Elif, soyadım Dündar. 6. sınıfa başlayacağım. 

Çorum Osmancık bizim köyümüz.

Orada köyün en yüksek dağının yanında mavi ve 2 katlı evimiz var. Onun yanında kocaman bir tarla veya Harman ne demek isterseniz deyin, harman tarla fark etmez. Şimdi size Harmanımızın “tilki” isimli bir hikayesini anlatıcam.

Bir zamanlar Dedemin Dedesinin Dedesi bu harmanda Tilki gezdirmiş. Tabi bu tilki zamanında 2 veya 3 kişiyi yemiş. Artık tilki tilkilikten çıkmış. Dedemin dedesinin dedesi onu öldürüp oraya gömmüş.

Eğer Çorum’a giderseniz Tilkinin Harmanını gezmeyi unutmayın.

Osmancık’ta kime sorarsanız size zaten gösterirler.

Tabi tilkiyi merak ederseniz kemikleri bile kalmamıştır.”

Elifciğime söz verdim, inşallah bir gün nasip olursa Tilkinin Harmanını ziyaret edeceğim ve Elif’in söylediği gibi Çorum’a yolu düşenlerin de ziyaret etmesini tavsiye ediyoruz 🙂

Sevgilerimle…

© Nilgün YALÇIN